They Live Film İncelemesi: John Carpenter’ın 1988 Yapımı Kült Başyapıtı
John Carpenter’ın 1988 yapımı “They Live” (Türkçe adıyla “Yaşıyorlar”) filmi, yüzeyde bir bilimkurgu ve aksiyon yapımı gibi görünebilir. Ancak derinliklerinde, kapitalizme, tüketim kültürüne ve medya manipülasyonuna dair güçlü bir toplumsal eleştiri barındırır. İlk yayınlandığında büyük ölçüde göz ardı edilen bu film, zamanla bir kült klasik haline gelmiştir.
They Live film incelemesi, Carpenter’ın bu yapımının yalnızca bir eğlence aracı olmadığını, aynı zamanda izleyiciyi düşündüren, toplumsal farkındalık yaratan bir eser olduğunu vurgular. “They Live”, sinema tarihinde benzersiz bir yere sahip, hem eğlenceli hem de düşündürücü bir başyapıttır.
They Live, John Carpenter’ın En Politik ve En Az Değer Görmüş Filmi
Yönetmen, senarist ve müzisyen John Carpenter, 1978 yapımı “Halloween” ve 1982 yapımı “The Thing” filmleriyle tanınsa da, 1988 yılında “They Live” adlı zekice bir sosyal ve politik hiciv filmi çekmiştir. Bu film, ilk çıktığında büyük ölçüde göz ardı edilmiştir. Kabul etmeliyim ki, ben bile filmi 1990’ların ortalarında laserdisc formatında kiralayana kadar izlememiştim, ancak o zamandan beri aklımda kaldı.
Başrollerinde merhum güreş yıldızı Roddy “Rowdy” Piper (1954-2015), Keith David ve Meg Foster’ın yer aldığı “They Live”, yıllar süren görece belirsizlikten sonra son zamanlarda bir kült takipçi kitlesi kazanmıştır. “Halloween” kadar gerilimli, “The Thing” kadar atmosferik veya “In the Mouth of Madness” (1994) kadar stilize olmasa da, “They Live” başlangıçta göründüğünden daha akıllı, mavi yakalı bir mesaj filmidir.
Kitle tüketimi üzerine ağır bir yorum ve büyük bir orta parmak sunan “They Live”, 1980’lerin en göz ardı edilen ve sosyal olarak en önemli ana akım filmlerinden biri olabilir.
They Live Film İncelemesi
Carpenter ve Alan Howarth tarafından bestelenen açılış müziği, 1980’lerin “Roseanne” dizisinin açılış introsunu andıran bas gitar ve armonika temasıyla başlar. Bu tekrar eden tema, Carpenter’ın “Halloween” için kendi “Tubular Bells” esintili piyano motifinin film için bir nabız işlevi görmesi gibi, filmin kalp atışıdır.
They Live Film Konusu
Colorado’dan gelen “Nada” (Roddy Piper), her şeyi sırtında taşıyarak Los Angeles’a gelir ve yerel iş bulma ofisinde iş arar, ancak sonuç alamaz. Kendi cazibesiyle, şehir merkezindeki bir inşaat sahasında iş bulur ve burada isteksiz bir şekilde Frank Armitage (Keith David) ile arkadaş olur. Frank, yeni gelen Nada’yı şehir merkezindeki evsizler kampına götürür; bu kamp, Los Angeles’ın yuppie dolu gökdelenlerine sadece bir taş atımı mesafededir.
İnşaat sahasında geçen zorlu bir günün ardından, Frank ve Nada, şehir merkezindeki çadır kentine dönerler ve karşıdaki küçük Metodist kilisesi tarafından sağlanan ücretsiz yemeklerden yararlanırlar. Nada, kampın renkli karakterlerini fark eder, özellikle de gün boyu kampın bozuk televizyonunu izleyen sakallı bir adamı (George Buck Flower, “Back to the Future” filminden). Televizyonun anlamsız yayınları, yakındaki bir direniş hareketinin korsan sinyali tarafından rutin olarak kesilir ve izleyicilere gizli bir güç tarafından kontrol edildiklerini anlatan mesajlar iletilir. Bu görünmeyen güç, televizyonlardan yayılan bir sinyal kullanarak herkesi hipnotize etmektedir; televizyonlar kapalıyken bile. Bu, QAnon’un bugün yaydığı türden komplo teorisi saçmalıkları gibi görünse de, Nada’ya gerçekçi gelir, özellikle de yakındaki kör bir vaizin (Raymond St. Jacques) korsan sinyal yayınındaki sözleri kelimesi kelimesine tekrarladığını fark ettiğinde. Nada ayrıca, korsan sinyali izleyenlerin anında baş ağrısı yaşadığını da gözlemler.
Frank ve Nada, kısa bir felsefi tartışma yaparlar. Frank, dünyanın adaletsiz olduğunu kabul eden bir şüphecidir ve ailesini geçindirmek için çalışmak zorundadır. Nada ise, Amerikan rüyasına olan inancını koruyan bir iyimserdir. Bu sahne, filmin ana temalarından biri olan servet eşitsizliğini vurgular.
Nada, kilisede bir şeylerin ters gittiğini fark eder ve içeri girer. İçeride, bir koro yerine, direniş hareketinin toplantılarını ve sahte bir koro kaydını keşfeder. Ayrıca, bir kutu dolusu güneş gözlüğü bulur. O gece, polis kiliseye baskın yapar ve direniş üyelerini tutuklar. Ertesi gün, Nada, kiliseden aldığı bir çift güneş gözlüğünü takar ve etrafındaki dünyanın gerçek yüzünü görmeye başlar. Reklam panoları ve dergiler, “İtaat et”, “Tüket”, “Üreme” gibi subliminal mesajlar içermektedir. Bazı insanlar ise aslında uzaylılardır.
Bu gerçeği fark eden Nada, bir silah edinir ve bir bankaya girerek uzaylıları öldürmeye başlar. Bu sahnede, filmin en ünlü repliklerinden biri olan “Buraya iki şey için geldim: sakız çiğnemek ve kıç tekmelemek. Ve sakızım bitti.” cümlesini söyler. Bu replik, Piper’ın güreş kariyerinden alınmıştır ve filmde doğaçlama olarak kullanılmıştır.
Nada, kaçarken Holly Thompson (Meg Foster) adlı bir kadını rehin alır ve onun evine sığınır. Ancak Holly, Nada’yı pencereden aşağı atar ve polise haber verir. Nada, Frank ile tekrar buluşur ve ona gerçeği göstermek için kavga ederler. Bu kavga sahnesi, yaklaşık altı dakika sürer ve sinema tarihinin en uzun kavga sahnelerinden biri olarak bilinir. Sonunda, Frank de gözlükleri takar ve gerçeği görür.
İkili, direniş hareketinin lideri Gilbert (Peter Jason) ile buluşur ve direniş hareketiyle iş birliği yaparak uzaylıların dünyayı nasıl kontrol ettiğini ve bu sistemin arkasındaki teknolojiyi öğrenir. Uzaylılar, televizyon istasyonlarını ve iletişim kanallarını kullanarak insanları manipüle etmektedir. Direniş hareketi, uzaylıların sinyallerini yayınlayan ana kuleyi yok etmeyi planlamaktadır.
Ana karakterlerimiz, bir dizi aksiyon dolu sahnenin ardından televizyon istasyonuna girer. Burada Nada ve Frank, hem insan hem de uzaylı müttefikler ile yüzleşir. Ancak bu görev sırasında Frank öldürülür, Nada ise son anda sinyal kaynağını yok eder.
Filmin Sonu ve Anlamı
Filmin finali, Carpenter’ın tipik tarzını yansıtan karamsar bir hava taşır. Uzaylıların gerçek yüzleri, dünya genelinde herkes tarafından görülmeye başlanır. İnsanlar televizyon izlerken veya dış mekân reklamlarına bakarken uzaylıların varlığını fark eder. Ancak bu gerçeği öğrenmek, sorunu çözmek için yeterli değildir. Bu, toplumun pasifliğini eleştiren güçlü bir mesaj olarak yorumlanabilir.
“They Live” ve Politik Mesajları
Kapitalizm ve Tüketim Kültürü
“They Live”, kapitalizmin insanları nasıl manipüle ettiğini ve tüketim kültürünün bireyleri nasıl köleleştirdiğini derinlemesine inceler. Filmdeki “İtaat et”, “Tüket”, “Üreme” gibi subliminal mesajlar, reklamcılık endüstrisinin toplumu kontrol etmek için nasıl kullanıldığını eleştirir. Carpenter, uzaylıları yalnızca bir metafor olarak kullanır; gerçekte bu varlıklar, insan toplumundaki elitlerin ve onların medya aracılığıyla insanları manipüle eden yöntemlerinin bir yansımasıdır.
Ronald Reagan Dönemi Politikaları
Film, 1980’lerde ABD’deki Ronald Reagan yönetiminin politikalarını doğrudan hedef alır. Carpenter, o dönemdeki gelir eşitsizliğini, toplumsal adaletsizlikleri ve yuppie kültürünü açıkça eleştirir. Uzaylılar, Reagan dönemi politikalarının yol açtığı toplumsal yozlaşmayı temsil eder.
Kültürel Etki ve Popülerlik
“They Live”, ilk yayınlandığında ticari olarak başarılı olamasa da, zamanla bir kült klasik haline gelmiştir. Film, Shepard Fairey’nin “Obey” sanat kampanyasına ilham vermiştir. Özellikle “Buraya sakız çiğnemeye ve kıç tekmelemeye geldim” repliği, popüler kültürde sıkça alıntılanmıştır.
Carpenter’ın kendisi, filmi “en politik” çalışması olarak tanımlar ve hala günümüzde geçerliliğini koruduğunu savunur. Filmin temel mesajı, medya ve kapitalizmin bireyleri nasıl etkilediği konusunda düşündürücüdür.
“They Live”, hem eğlenceli hem de düşündürücü bir yapım olarak sinema tarihindeki yerini koruyor. Carpenter’ın ele aldığı toplumsal temalar, günümüzde de geçerliliğini sürdürmektedir. Film, medya manipülasyonuna, gelir eşitsizliğine ve tüketim kültürüne dair güçlü bir eleştiri sunar.
Göründüğünden çok daha derin bir yapım olan “They Live”, mutlaka izlenmesi gereken bir film olarak tavsiye edilir.